23 Mayıs 2016 Pazartesi

Pişi


Pişi Türkiye'nin bir çok yöresinde yapılıyor ve çoğu kişi sadece kendi yöresine ait bir yiyecek diye biliyor. 
Pişi Orta Asya Türk, İdil-Ural ve Moğol mutfaklarına ait.
Tacikler hamuru süzgeçe bastırıp pişiye desen verirken Orta Asya ülkelerinde çorbayla da yeniyor.
Çok farklı isimlerle anılsa da genel ismi pişi.
Pişi Türkçe bir kelime ve pişmek fiiliyle ilgili.
Pişmek Eski Türkçedeki biş kelimesine dayandığından pişiye bir çok yörede bişi deniyor.
Çoğunlukla yuvarlak şekilde yapılsa da üçgen veya eşkenar dörtgene de rastlanıyor.
Genelde yaz mevsiminde kahvaltıda çayla peynirle yeniyor.
Akşamüstü çaylarında iyi gidiyor.
Arefe günlerinde, ölülerin yedisinde, kırkında ve seneyi devriyesinde yapılıyor.
Sıcak ve tazesi makbul ise de beklemişi bile insana lezzetli geliyor.
Zira insanın damak tadı ve lezzet hafızası çocukluğunda oluşuyor ve dünyanın en lezzetli yiyecekleri hep anne yemekleri oluyor.
Pişi yapımı kolay ve ucuz bir yiyecek.
Çocukluğumuzda annelerimiz bu nedenle bolca yedirdiğinden orta yaşlıların çoğu için pişi anne kahvaltısı ve çocukluk anıları demek.
Her ne kadar Nazan Öncel bir şarkısında;
... Misafir ol gel bana 
Börekler açarım sana
Param pulum yok ama
Kalbim vuruktur sana ...
dese de çocukluğunda bol pişi yemiş birisinin kendisini daha çok sevmesini isteyenlerin bana göre böreği değil de pişiyi tercih etmeleri daha doğru bir yol olarak gözüküyor.

14 Mayıs 2016 Cumartesi

İçli köfte


İçli köfte Türkiye'de daha çok güneydoğu anadolu bölgesine ait bir yemek olarak biliniyorsa da o aslında Suriyeli bir Arap yemeği.
Evliya Çelebi içli köfteye kubeybe denildiğini kaydetmiş.
Kubeybe Arapça topçuk demek ve top anlamındaki Arapça kubba kelimesinden geliyor.
Bizdeki kubbe kelimesinin kökeni de zaten Arapçadaki kubba.
Kubbe mimarideki yarım küre şeklindeki çatıya deniyor.
İçli köftenin Arapça ismi de kibbe.
İçli köftenin şekline bakınca iki kubbeyi alt alta yapıştırmışsınız gibi gözüküyor.
Bodrumda gümbet isimli bir semt var ve orada su sarnıçları olarak kullanılan kubbe şeklindeki yapılara gümbet deniyor.
Gümbet Muğla şivesinde Kümbetin söylenişi olsa gerek.
Kümbet ise Farsça kubbe demek.
Kümbetler Anadolu Selçukluları zamanında yapılmış anıt mezarlar ve tepeleri koni şeklinde.
Kubbe bizde en çok camilerde kullanılıyor.
İlk cami olarak bilinen Kube Mescidi Medineye yakın Kube isimli bir köyde inşa edilmiş.
Gökyüzüne gökkubbe de deniyor.
Küre yine Arapçada top anlamına gelen kurra kelimesinden.
Dünyanın küre şeklinden olsa gerek gökyüzü küre şeklinde algılanıyor.
Yahya Kemal Beyatlı "Kendi gökkubbemiz"  isimli ünlü şiir kitabında
...
artarak gönlümün aydınlığı her saniyede
bir mehabetli sabah oldu süleymaniye'de 
kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati, ... diyerek Süleymaniye'de bayram sabahını anlatıyor.
İçli köftenin haşlanarak yapılanı daha çok bayram gibi özel günlerde tüketiliyor. 
Kızartılarak yapılanı ise biraz ağır oluyor.
Kubbeler altında sema ve semah dönen nice dervişler Kemale erince "hamdım yandım piştim" diyor.
Kubbe altındaki tüm sesler nedense hep çok içli oluyor.

Ayran


Ayran, Eski Türkçede de ayran. 
Ayırma ile ilgili.
Ayranın temeli yoğurt. 
Yoğurt Eski Türkçede de yoğurt. 
Yoğunlaşma ile ilgili.
Rivayete göre Göktürkler ekşiyen yoğurda su katarak ekşiliğini gidermeye çalışırken ayranı bulmuşlar.
Süt ürünleri çok çeşitli. 
En katı süt ürünü peynir. 
Peynir lordan parmesana kadar çeşit çeşit. 
Peynirin olgunlaştırma süresi 2 haftadan 3 yıla kadar değişiyor.
Mesela iyi bir Parmesan için bu süre 36 ay olabiliyor.
Süt uyur peynir olarak uyanırmış  diyorlar. 
Ben de sütün öğle uykusuna yoğurt diyorum.
Türkler eskiden göçermiş. 
Sütü aylarca uyutacak zamanları ve mekanları yokmuş. 
İşte bu göçerliğin Türklere peynirden önce yoğurt yaptırdığını düşünüyorum.
Göçerlik ile yerleşiklik insanlığın en önemli konularından biri. 
Göçer topluluklar adı üstünde uzun süre belli bir yerde kalamıyor. 
Türklerde ilk yerleşik hayata geçenler, şehir kuranlar Uygurlar.
Türkçedeki uygar kelimesi de bu yüzden Uygurları ifade ediyor.
Arapça kökenli medeni kelimesi de şehir anlamındaki medine kelimesinden geliyor. 
Uygarlık Uygurluluk, medeniyet ise Medinelilik oluyor.
Şehir ise Farsça kent anlamındaki şahr kelimesinden.
Kent ise Soğdca kale anlamındaki kand kelimesinden.
Fransızca bourg kale, surlarla çevrilmiş şehir anlamına geliyor.
Strazburg gibi şehir isimlerindeki burg şehir demek.
Biz bu burg kelimesini Burgazadadan biliyoruz aslında.
Burg kelimesinin bizdeki benzeri burç.
Burç Arapçada kale, hisar demek. 
Arapçaya da durak yeri, kule anlamındaki Aramice burg kelimesinden geçme.
Velhasılı burjuva şehirli, medeniyet de burjuvalılık oluyor.
Ayran dilimizde sıkça kullanılıyor. 
Mesela çabuk aşık olana ayran gönüllü, gevezeye ise ayran ağızlı deniyor. 
En kaliteli peynirler ise hep en uzun süre bekleyenlerden oluyor.
Türkler daha sonra çok sayıda yüksek medeniyetler kurdular ve çok kaliteli peynirler imal ettiler.
Ancak yoğurdu ve ayranı hiç ihmal etmediler.
Susurluk ayranı köpük köpük oluyor.
Çalkalayarak yapılana ise yayık ayranı deniyor.
Yoğurt hep göçebe, peynir hep burjuva kalıyor. 
Ayran ise her ortama çabucak ayak uyduruyor.

2 Mayıs 2016 Pazartesi

Aşçı



Aşçı
Aş Eski Türkçede yemek, özellikle sıcak ve sulu yemek anlamına geliyor.
Çı Türkçede isimden isim yapan bir yapım eki.
Aşçı yemek yapmayı meslek edinen kişilere deniyor. 
Halk ağzında yemek satılan dükkanlar için de aşçı dükkanı denildiği oluyor.
Ahçı ise aşçının yanlış yazılışı. 
Ancak yaygın olarak aşçı yerine kullanıldığından ahçı kelimesi artık bir galat-ı meşhur.
Galat-ı meşhur ise kelime veya deyimlerin yaygın olarak yanlış bir biçimde kullanılması sonucu, doğrusunun yerini almasına deniyor.
Dilimizde pek çok örneği var.
Örneğin velet çocuk, evlat çocuklar demek. 
Evlatlar ise çocuklar-lar anlamına gelen yanlış bir ifade.
Ancak yaygın olarak çocuklar anlamında kullanıldığından artık evlatlar kelimesi doğru kabul ediliyor. 
Yani herkesin doğru bildiği yanlışlara galat-ı meşhur (meşhur yanlış kelime) deniyor. 
Bence bu durum sadece kelimelerde değil hayatın her alanında yaşanıyor.
İngiltere Kralı VIII. Henry yemeğe düşkün aşırı şişman bir kralmış.
Rivayete göre VIII. Henry bir gün çorbasının içinde bir saç teli bulunca, aşçısının kellesini kestirmiş ve mutfakta çalışanların saçlarını bir şapka altında toplamalarını emretmiş. 
İşte o gündür bugündür aşçılar temizliğe büyük önem veriyor, şapkalarını beyaz ve tertemiz tutuyormuş.
Osmanlıda ise aşçılar şapka değil, külah takıyormuş.

Patlıcan


Patlıcan aynı anlamdaki Arapça bâdincân, Farsça bâdingân kelimelerinden.
Eskiden Avrupada daha çok beyaz renkli yumurtaya benzeyen küçük boy patlıcanlar bulunduğundan İngilizcede eggplant (yumurta bitkisi) deniyor.
Bizde bu tip patlıcana yumurta patlıcanı diyoruz.
Patlıcan ilk olarak milattan önce 5. yüzyılda Hindistan'da yetiştirilmiş.
Ancak eski çağlarda patlıcan yiyenin delirdiğine inanıldığından patlıcan uzun süre sadece süs bitkisi olarak kullanılmış.
Bu durum tabi ki gerçeği yansıtmıyor. 
Aksine patlıcan insan sağlığı için en faydalı sebzelerin başında geliyor. 
İçinde A, B1, B2 ve C vitaminleri, fosfor, yağ, protein ve karbonhidrat bulunuyor.
Ancak Patlıcan doğada insan dışında başka hiç bir canlı tarafından yenilmiyor.
Zira patlıcanın içinde düşük miktarda olsa nikotin bulunuyor.
Nikotin çok zehirli bir madde ve en çok tütünde bulunuyor.
Nikotin ismi ise, 1559 yılında Portekiz'den Fransa'ya tütün tohumları yollayan diplomat Jean Nicot'un soyadından geliyor.
Koyu mor renge patlıcan moru, bu renkteki iri incire patlıcan inciri deniyor.
Yerli patlıcan çeşitlerimiz kemer patlıcan, bostan patlıcan, halkapınar şeklinde sınıflandırılıyor.
Kebaplardan kazan kebabı, bostan kebabı, islim kebabı ve Tokat kebabında da patlıcan kullanılıyor.
Fotodaki yemek ise fırında patlıcan kebabı oluyor.
Patlıcanın karnı yarılıyor, eziliyor, kızartılıyor, dolduruluyor, kurutuluyor.
Ama o da boş durmayıp imamı bayıltıyor.
Ancak imamın patlıcanın lezzetinden mi yoksa fiyatının yüksekliğinden mi bayıldığı henüz tam olarak bilinmiyor.
Patlıcanın böreği, salatası, tavası, paçası, kavurması, turşusu ve dahi tatlısı, reçeli yapılıyor.
Patlıcan 16. yüzyıl Osmanlısında daha çok haşlanarak pişirilirmiş. 
Daha sonra kızartması yaygınlaşınca, bu sebepten çıkan yangınlara patlıcan yangınları denilmiş.
Patlıcana şeklinden dolayı tarla balığı, kabuğunu balık pullarına benzetecek şekilde parça parça soyarak yapılan yemeğe de yalancı balık dolması deniyor.
Seninki can da benimki patlıcan mı ? deyimi, kendi yapmak istemeğini başkasına yaptırmaya çalışan kişilere sitem olarak söyleniyor.